23.12.2012

Yeni yıl girerken...

Selam, neredeyse bir aydır bekliyorum bir şeyler yazabilmek için... Ama sanırım soğuklar bastırınca ev kedisi mooduna geçtiğimizden olsa ailecek; evde mırıl mırıl oturuyoruz...
Bir yılı daha bitirdik birarada sevdiklerimizle... Bu yıl benim için lohusalık sendromlarımdan kurtuluş, memeyi bırakma, Bora nın giderek büyümesini izlemekle geçti. 2 yaşına yaklaştığı bu dönem; henüz konuşamıyor olmasının etkisiyle biraz zorlayıcı geçiyor Bora açısından. Zira anlatmak istediği konular çok fakat anlatmaya dil yeteneği henüz mevcut anlamda çözülemedi. Sıkıntılı, sinirli ve üzgün olabiliyor bazı anlarda :(

Yeni yıl ağacımızı her yıl olduğu gibi bu yıl da kurduk. Fakat bu defa Bora ile beraber süsledik. süsledik derken o kutudan süsleri çıkarıp kah kurcalayıp kah koparmaya çalışarak anneye verdi, anne de ağaca taktı. Bitince ağacın yanına geçip gözlerini sıkı sıkı kırparak fotoğraf talebi üzerine, bu güzel kare çıktı meydana :)

Bir kaç gün kadar önce Salih in doğumgününü kutladık. Evimizde tadilat olması dolayısıyla özel bir hazırlık yapma fırsatı bulamadım. Para harcanarak oğlumdan alınan hediye sistemini de eşim sevmediğinden (sadelik güzeldir) özel bir şey hazırlayamadık elcağızlarımızla.. Bu yüzden minik bir pasta hazırladım ve oğlumla babasının işten gelişi ile birlikte kapıda karşılayarak elde pastayla doğumgünü şarkısı söyledik oğlumla... Bora nıyy nıyyy diye ezgi şeklinde katıldı bana :) Salih in gözlerinin dolması bizi çok mutlu etti :)

 
 
 
Mum üfleme seansımız yaklaşık 15 dk kadar devam etti, Defalarca yaktık, üfledik :)
 
 
 

 
 
 
Dostlarla yenen güzel yemekler, içilen kahveler, her daim içinde Bora nın olduğu oynanan oyunlar soğuk akşamlar da ısıttı hepimizi teker teker ... :)
 
 
 
İçilen kahveler derken; oğlumun kahveme ortak çıktığı sabah keyiflerini de unutmamak gerekiyor :)
 
Yeni bir yıla kıyamet saçmalıklarını atlatarak :D gireceğimiz şu son günlerde hepinize sağlılık, mutluluk, aşk, para diliyoruz.
Biz ailecek evimizde olacağız. Yemeğimizi yiyecek, oğlumuzu saati gelince uyutacak, başbaşa oturacak, yeni yıla gireceğimiz dakikalarda yine geçen yıl yaptığımız gibi, uyuyan oğlumuzun yanına gidip, uyurken onu seyredip, öpeceğiz sıcacık... Size bu yıldan oğlumun uyku mahmuru şirin suratıyla veda ediyorum. Klasik olacak ama SENEYE GÖRÜŞÜRÜZ  :P
 
Sevgiyle kalın... :)
 
 
 
 
 
 



20.11.2012

Misafir hediyesi... Serap a sevgilerle :)

Biraz önce sevdiğim bir arkadaşıma çaya davetli olduğumuzu öğrendim. Eee eli boş gitmek olmaz, sürekli gündüzleri kahve içsek te birlikte; akşam çayı daha resmi geldi :)

Elimden kek, börek, pasta, poğaça gelmediğinden hemen bişey almam gerekliydi. Fakat hava kararmıştı ve Bora evden çıkmak istemedi. Ben de bugün öğlen kendime yaptığım peçeteliğin lacivertini arkadaşım için yaptım, paketledim bile. :) Sizlere de farklılık olsun diye yayınlayayım istedim. Severek kullanacağını umuyorum. :)


10 dk. da neler yapabilirsiniz?

Eminim :) cevabınız çoktur, kahve içerim, duş alırım, uzanırım, dinlenirim.. İnanın aynıları benim için de geçerli.. Fakat bugün tüm bunları yapmaya vakit bulunca kalan 10 dakikada neler yapabilirim fikriyle yine elime keçelerimi aldım ve bir peçetelik yaptım. :) bakalım beğenecek misiniz? sırada bardak altlıklarım var, onlar da bir dahaki dinlence saatimde ;)

görüşmek üzere...


Not: üzerindeki kalp süsleri azıcık silikonla yapıştırdım, dalları sadece yuvalara yerleştirdim. Zaman geçtikçe çıkartıp yeni değişikler yapabilirsiniz)













19.11.2012

Yeni Yıl kapı süsümüz...

Fazla söze gerek yok :))) fotoğraflar size anlatsın, umarım beğenirsiniz. :)

Sevgiler...





12.11.2012

Bora nın odası yine yine yine :)

Dekorasyon...
Selam...
Son bir aydır boşladığımı unutun ;) bugün çok eğlenceli bir dekorasyon aktivitesi paylaşmak istiyorum sizlerle...
Geçenlerde internette çok cici bir çocuk odası dekorasyon resmi ile karşılaştım. Duvarda balık motifleri vardı. Bora nın balık burcu olması, balık yemeyi sevmesi ve elleriyle çok güzel balığın yüzmesini anlatmasına binaen "ben de yapacağım oğlumun odasına" diye tutturdum.
Malzemeleri temin etmemiz zor olmadı. Hem bulunması çok kolay; hem de çok ucuzlardı. Yaklaşık 10-15 tane farklı boylarda köpük tabak aldım. (Duvarınızın genişliği, yer kaplama sıklığına göre sayı değişebilir, Bora nın odasında bir duvar tamamen boştu) Sonra kırtasiyeden mini boy ahşap boyası aldım; tanesi 1,75 tl ye 4 renk edindim, bir de ucuz ince fırça :)
Eve geldik. Oğlumu öğle uykusuna yatırınca malzemeleri aldım önüme... Önce tabaklarımızı renk renk boyadık... Canım eşimin, Salih imin yardımlarıyla tabi... Beraber aktivite hastası olduğumuzdan mütevellit oturduk masanın başına.. Ardından resimlerde göreceğiniz sırayla tabaklarımızı balıklarımızın ağızları kocaman açıkmış gibi kestik. (Siz kendi yaratıcılığınızı kullanarak bir çok şekilde kesebilirsiniz) Kestiğimiz parçaları ağzın tam tersi bölgeye bant ile balıklarımızın kuyrukları olacak şekilde yapıştırdık...(uhu, farklı yapıştırıcı kullanmayın, zira köpük tabaklar eriyor, tecrübe ile sabittir) Ardından her renk balığı tek tipe boyadığımız için (Bora ya renkleri anlatmak için tek renk uygulamak daha kolay ve mantıklı geldi) diğer renklerle balıklarımıza göz yaptık.. Pul desenleri yaptık, benekli, çizgili değişik değişik balıklarımız oldu. Sonra Bora uyanınca da çift taraflı bantla hep beraber odamızın duvarına yapıştırdık. Bora nın yeni keyfi odasında fotoğraf çekerken mutlaka kareye girmek.. E tabi burada da boş durmadı hazırolda klasik pozunu verdi bizlere.. Toplamda maksimum 5 tl ye mâl ettiğimiz balıklarımız duvarda 3 boyutlu çok sevimli bir görsel dev panoya dönüştü. (boyalarımız fazlasıyla arttı, farklı aktiviteler için bizi bekler ;) )
Farklı hayvanlarla, farklı şekillerle çok değişik görseller hazırlayabileceğiniz sevimli bir çalışma oldu bizim için.. Bir ara diğer duvara kocaman bir güneş, bulutlar ve kuşlar yapmayı düşünüyoruz...Şimdi renkleri balıkları göstererek çalışıyoruz. Tabi Bora her renge "baviiii" (mavi) diye bağrındığından hala tek tip uygulama halindeyiz :P
Sevgiler....
 










 

19.10.2012

19 Ay kelimeleri ve gelişim

Paaa = anlamı hoppa, ayağa kalkalım, gidelim, beni mama sandalyesinden kaldır
Veveee = anlamı ver ver o elindekini bana :)
Bavi= anlamı mavi (en sevdiğimiz balon rengi)
Meyvee= eee leri uzatarak anlamı meyve tabi, her nev'ini severek yediği, en sevdiği üzüm olan
Abi= abi, komşumuzun sevimli oğlunun peşinde dolanırken

İlk cümlesi
"Annea veve"   "Anne ver" :)

Fiziksel gelişimi koltuklardan zıplayıp pikachu misali odada uçaçak kadar gelişse de, gün boyu koridorda hiç durmadan koşsa da ; dil gelişimi daha arkadan geliyor Bora da.
Açıkçası ben de üstünde durmuyorum. öğretmek için çalışıyorum, beraber çalışıyoruz fakat zorlamayı sevmiyorum. Çünkü bir proje bebeği değil, aşk bebeği büyütüyorum. Nasılsa konuşacak, herşey normal yolunda, tüm söylediklerimi anlayıp işine geldiği ölçüde yerine getirenlerden, istediğini yaptırmayı başarabilmesi ayrı zafer konusu :p kendini alkışlıyor, minik erkeğimin egosu :)


En sevdiği oyuncakları

nırnnn nınnn= arabaları
ve top tabi ki :)

dansetmeyi seviyoruz ve evde dansediyoruz şarkılarda :)

gün içinde tek uykuyla yetiniyor artık, akşamları 22 olmadan uyumuş oluyor, mızıldandığı gün olmadıkça. sabah uyanmaları değişken hala, bazen 7 bazen 9  :) bi önceki gün ne kadar hareketli bağlı olduğuna göre değişiklik gösteriyor.

Bu da 19 ay unutmayayım postum idi :)

Sevgiler

Hoşgeldin 19 ay ve elveda memeler!

Bora m artık 19 aylık oldu, 19 ay ile birlikte memelerle süt alışverişimizi sonlandırdık oğlumla. Bir hafta kadar süren bir memede sürekli kalma bağımlılığı üzerine almıştım bu kararı. Ani olmuştu ya da epeydir bekliyordu beni bu karar, sadece doğru zamanlama gerekiyordu. Addict mode nun tavan yaptığı gün, oğlumu kucağıma oturtup şu cümleleri kurdum.
İ: "Annenin sütleri memelerde yok artık, bitti. Bora bebek artık sütlerini bardaktan içecek tamam mı anneciğim, artık büyüyorsun ve bardaktan süt içebilirsin. Haydi gel memeleri öpelim ve bye bye yapalım"  şaşkın şaşkın dinledi, biraz daha konuştuktan sonra öptü uzun uzun bye bye manasında el salladı ve tişörtümü indirip arkasını döndü gitti :(
Küstü sandım bir süre, etkilenecek sandım o gün bir kaç kez geldi yanıma sarıldı öpüştük koklaştık her defasında tedirgin oldum meme soracak mı diye, sormadı.
Ertesi gün sordu iki üç defa, her defasında yukardaki cümleleri birebir kurdum ve her defasında öpücüklerle el sallayıp gittik.
Ve bitti, 2 hafta geçti, Bora nın yemek düzeni, uyku düzeni tamamen rahata kavuştu. Kendini daha bağımsız hisseidyor. Daha önce bana her koşuşu "annnneaaaa memeeee" diye biten sarılmalar, artık _anneaaaa diye başlayıp kucak kucağa öpüşmelerle bitiyor.

14.09.2012

18 ay hoşgeldin :)

Selamlar :)

Bora 18 aylık oldu artık, söylediğimiz herşeyi anlayıp; harfiyen tam tersini yaptığı bir "terrible2" dönemine başlamış bulunuyoruz. Fakat afacanlığı,sevimliliği, kokusu, sevgisi, sevgi dolu bir çocuk oluşu her şeyi tahammül edilebilir kılıyor :)

Biz bu dönem evimizin tasarımını değiştirdik, Eşimle kolları sıvadık, boyamızı, yerleştirmemizi, temizliğimizi herşeyi kendimiz yaptık; Bora nın müsaade ettiği sürece zira genelde tüm ev işlerini oyun sandığından dahil olmaya kalkıyor :)

Ve Bora nın odasını değiştirdik. Evin 2. büyük yatak odasına geçti Bora. Gardrobunu eski odasında bıraktık, bizimkiyle birlikte giyinme odası halini aldı oda. Yeni odasında yatağı, oyun çadırı, masa-sandalyesi, kitapları ve bazı oyuncakları var. Yerleri; bilen annelerden öğrendiğim şekilde içiçe geçen oyun matlarıyla kapladık, hem temiz, hem sağlıklı, hem de ısı ve ses koruması yaratmayı başardık.

Oğluşumun yatağı korsan gemisi modelinde bir yatak... Doğduğundan beri hep yatağında yatırdığımız, orada uyumayı seven bir adam oldu oğlum :) gemi yatağının başucunda dev bir yelken direği mevcut ve tabi üstünde yelkeni. Yeni odasına geçirirken eski odasına uyguladığımız pastel tonların bizi de Bora yı da memnun etmediğini gördük ve yeni bir renk tonu uyguladık yeni odaya. Tamamen beyaz oldu odası, yerler mat kaplama (ki onlar da rengarenk) oyuncakları, uyku seti vs. kaldı mı geriye krem-kahve bir yatak ve yelken !!!

Yatağı değiştirme şansımız olmayınca bari krem rengi yelkeni canlandırayım deyip söktüm. Dönemin yeni modası "keçe" yi ruhuma nüfuz ettirip sevdikten sonra :) ilk işim gidip keçe almak ve nasıl yapılacağını öğrenmek oldu. Yatağına yeni bir yelken hazırladım, üstüne gemiler, çapa ve simit hazırladım, onlarla süsledim. Sanırım becerdim, hem de hepsini bir iki saatte bitirmiştim. Hızımı alamayınca bir de büyük can simidi duvar panosu tasarladım. İnternetteki modeller bana çok yardımcı oldu. Can simidini diktim, doldurdum, kenarına güvenlik ipi geçirdim ve son olarak üstüne oğlumun ismini yazarak 1 saat içinde duvarına astım. Umarım sizler de beğenirsiniz :) hediye olarak ta kocamaaaan bir kırmızı kamyon aldık oğlumuza 1,5 yaş hediyesi. Tüm gün tepesinde :)

Yeni ayların, yeni yaşın sana mutluluk, sağlık, iştah ve sevgi getirsin. Bizlerle de tüm güzelliklerde elele olmanı diliyoruz babanla canım oğlum. Büyüyüp kocamaaaaan abi olduğunu görelim inşallah. (ona bu cümleyi söylediğimde elini baş hizasından yukarı uzattıkça uzatıyor afacan surat, anneanneden öğrenilmiş hareketler :) )

İyi ki doğdun, iyi ki seni doğurdum benim "sarı damar"ım, dedenin deyimiyle "toska"m :)))

Sevgiler, sağlıkla... İnci



4.09.2012

Hoşgeldin sonbahar...

Yaz biterken...

Şarkı şöyle devam eder:

"Her sabah bir sayfa daha eksilip gidiyor ömrümden....."

İşte bir yaz mevsimi daha bitti, geçti gitti. Bizden bir mevsim alarak ama hafızamıza çok güzel yepyeni anılar bırakarak...

Tam bir yıl önce 2011 yazında oğlum 3 aylıktı mevsime girdiğimizde... Koca yazı 3-4 aylık minik bir bebekle geçirmiş, anneliğin taze heyecanı,acemiliğin verdiği korkularla birleşmiş, tadını alamadan geçip gitmişti.

Bu yaz ailem açısından her şey çok güzel geçti. Artık büyümeye başlayan, hayatı oyundan ve afacanlıktan ibaret olan Bora Bey için fiziksel aktivitelerin tavan yaptığı haftalar geçirdik. Son günlerin en önemli olayı kaydıraktan yardımsız kayabilmek, üstelik merdivenlerine tırmanarak :)

Sadece bununla bitmiyor ki;

Bora:

-Merdiven basamaklarını tırmanabiliyor,

-Koltuklara tırmanıp, koltuklar arası turlayabiliyor,

-Yatakların arkasına, minik köşelere saklanıp saklambaç oynayabiliyor,

-Yatağının parmaklıklarına kol ve bacaklarını sokup, oraya sıkışıp avaz avaz bağırabiliyor,

-Sokaklarda kedileri kovalıyor (Kediler sürekli kaçış halindeler)

-Kızdığında veya istediği olmadığında yerlerde tepinebiliyor

-Genelde süpermarketlerde reyonları yere indirmediğinde yerlere yatabiliyor.

:))))))

Dedim ya fiziksel aktivitelerimiz tırmanmalı, koşmalı, hoplamalı, zıplamalı bir hal aldı dostlar...

Yorulmuyor, yorulmak bilmiyor. Evde isek zaten tüm gün koridorda "pıtır pıtır" aşağı yukarı koştuğunu duyabiliyorsunuz :))

En sık kullandığım cümleler: "Oğlum koşma" ve "Olğum düşersin" ile başlıyor.

Tabi tüm yazı yazlığımızda (Foça) geçirmek oğluma inanılmaz rahatlık sağladı, tüm gün top oynadı,koştu, koştu, kuzeni İçim ile oynadı, sahilde denize taş atmaca oynadı. İzmir de kalsa idik yaz mevsimi nasıl geçer,nasıl güzel olurdu emin değilim. Gençken "offf çok sıkıcı" dediğim yazlığımız bu yaz benim için serinliğe, sakinliğe, aileye kaçış; oğlum için fırlama aktiviteye tam gaz başlangıç oldu.

Ve benim en sevdğim mevsim geldi çattı :) sonbahar... hüznün mevsimi, dinginliğin mevsimi, ie kapanmanın, yüreğimi dinlediğim anların mevsimi. Ben sonbahar çocuğuyum. Hatta sonbahar; bitimini, kışa geçişini benim doğumgünümle kutlar... Kasımpatları çıkar çiçekçilerde ve illa ki babam bana kasımpatları alır getirir. Bu sonbahar oğlumla geçecek, 1,5 yaşında olmaya hazırlanan minik kurabiyemle...

Hepinize gelen Eylül ün keyif ve huzur getirmesini dilerim.

Güzel baharlar bizimle olsun, sevgiler.

Sahip çıkalım!

Dilimizi güzel kullanalım...
Buna dair çok yazı vardır her yerde, eminim. Bir çok sosyal paylaşım sitesinde sürekli "Dilimize Sahip Çıkalım" başlığında mini postlar döner, durur.
Başıma gelmeseydi böyle bir vaka, inanın ben de oturup yazmazdım. Ama şart oldu, zira günlerdir sinirim geçmiyor.
Günlerden bir gün (geçen hafta içi) ülkemizde cereyan etmekte olan üzücü, yürek parçalayan şehit haberlerinin basında, internette döndüğü anlardan yine biri. (PS: Bu postu bloga hazırlarken bugünkü kanlı haberleri henüz okumamıştım,şimdi yüreğim bin parça) Yine biri demek ne kadar acımasızca geliyor kulağa öyle değil mi? Analar ne zorlukla yetiştiriyor o evlatları, koyunlarından vatan toprağını korumaya, bizleri rahat uyutmaya gönderiyorlar o gencecik fidanları. Evlatlar ölmesin derken burnumun ucundan damlayan gözyaşlarım kan dolu :( İçimiz parçalanıyor gidişata. Dur denmiyor, denilemiyor :S Çözümlenemiyor, çözülemiyor. Yıllardır başımızda dert!
Ve her haberde daha bir sarsılıyoruz. Bir yanımız daha eksiliyor. Bir parçamız daha gidiyor. Bir kan damlası daha kaybediyoruz her haberde. Sonra öfkemiz büyüyor, kinimize yeniliyor, kimi zaman uluorta, kimi zaman sessiz çığlıklarda lanetler okuyoruz :( Duyan var mı bu feryatları, kaale alan var mı bilinmez :S
İşte böyle lanetlerin okunduğu, böyle çığlıkların yükseldiği bir güncelleme okudum bir sosyal paylaşım sitesinde. Yazan kişi de bir erkek çocuğu annesi, askere gönderdiği, sağsalim geri alabildiği bir erkek kardeş ablası. "Babam, babam" diye sarılabildiği bir babası olan bir evlat. Haklı olarak kinini yazmış, haklı olarak yüreğini açmış, haklı olarak kızmış, feryat etmiş yüreğini dağlayan Mehmetçiklerimizin kaderlerine!
Bu güncellemenin altına yorum yazılabiliyor. Siz anladınız hangi sosyal paylaşım sitesi olduğunu. Like it! butonu tıklanmış pek çok defa. Ve gencecik, teenager tabir edebileceğimiz bir tini mini genç kızımız altına yorum yazma gereği hissetmiş. Güncellemedeki her konuya doğru demiş, onaylamış. Ancak kendi fikir belirtirken "Vatan" diye yazması gerekirken "watan" diye yazmış. Şimdi bile yazarken elim gitmiyor. Görür görmez dellendim tabi ki!
Ve bu tip ortamlarda (daha önce dili yanmış biri olarak) genelde yorumlara bir şey yazmam, fikir belirtmem. Sosyal paylaşım sitelerinin, herkesin görebileceği yerlerin kişiye özel kalması gerektiğine inanıyorum. Din, dil, ırk, siyasi görüş gibi konularda! Bunların konuşulacağı yerler sandıklardır, meydanlardır.
Ama bu durumda seyirci kalamazdım. Kendime küfredilmiş hissettiğim bir yorumcuk! okuyunca elim klavyeye gitti. Ve upuzun bir yazı yazarken buldum kendimi sabahın 4'ünde... Amacım "siz de duyun,bakın yapmışım" demek değil. Sadece yüreğimden akan cümleleri kaydetmek, büyüdüğünde bu bloğu okurken oğlumun görmesini sağlamak, belki birilerine ulaşmak.
Son söz:
Vatan kutsaldır, vatan topraktır, vatan ekmeğini yediğimiz, suyunu içtiğimiz, bizi besleyen,büyüten, acılarına ağladığımız, sevinçlerine güldüğümüz, düğünlerinde sarmaş dolaş halaylar çektiğimiz, ölülerinde dualarla omuz omuza durduğumuz geçmişimiz/ geleceğimiz herşeyimizdir. Lütfen vatanımıza, dilimize, BİZE sahip çıkalım.
Saygılar,İnci

25.08.2012

Çanakkale...

Kuzeye giden yol...

Çanakkale- Gelibolu ve Sarımsaklı üzerinden eve dönüş...

Tatilin 5. günü.. Çanakkale ye varışımızla birlikte Bora nın huyları da değişmeye başladı. Hava Ada ya nazaran daha sıcaktı ve oğlum sıcaktan dolayı yemek yemek istemiyordu. O yüzden Çanakkale ye varışımız, kalacağımız yere yerleşmemiz ve oğlumuzu doyurma çabalarını burada anlatmayacağım bile :) kötüler geriye, iyiler beriye! :)

Akşamüstü Çanakkale merkez sahilde dolaşmaya çıktık. Upuzun bir kordon boyu mevcut. Gün batımı çok güzel ve tertemiz bir yer. Merkez in sahil kesiminde olması, Gelibolu ya gelen çok fazla turistin oluşu, feribot ve marina nın sürekli işlemesi civardaki restaurantlarda fahiş fiyat uygulamasına yol açmış besbelli. Hesabı öderken "yuhh" dedik. Kaldığımız yerin (kamuya ait sosyal tesis) odasının balkonu olmaması, odanın 3. katta oluşu ve oğlumuzu odada yalnız bırakamayacağımızdan dolayı gecenin tadını çıkarıp biraz oturamadan hemen uyuduk :)

Gelibolu...

Çanakkale de 2. gün... Gelibolu ya gitmek üzere feribota bindik. Ve yola çıktık. Gelibolu hakkında herhangi bir anı, izlenim ve görüş yazmayacağım. Tüm duygularım kalbimde, gözlerimde yaşlar, bu büyük milletin meydana gelişi, gencecik bir vatanın kuruluşu benim ve siz duyarlı okuyucuların kalbinde zaten, öyle değil mi? Bırakalım hepimiz hissiyatını kelimelerde değil, burunlarımızın ucundaki sızı ve yüce şükranlarla analım :)

Ve Sarımsak lıya gidiş...

Tatilin son gecesi... Gelibolu dan dönüşümüzle birlikte hemen yola çıktık, Ezine uğradık mis gibi peynirlerden tattık ve evimize aldık. Ardından yola koyulduk. Hedefimiz Sarımsaklı plajlarını görüp son gecemizi orada geçirmek, zira Bora nın bir yatakta uyumasını tercih ettiğimi daha önce yazmıştım. Akşam yemeği için Altınoluk a uğradık. Merkezinde amfi tiyatro nun üstünde yer alan bir yamaç kafeteryalar topluluğu var. Orada mis gibi tarhana çorbası içti oğlum. Ev tarhanası olduğundan satın da aldım. Çiğböreği, gözlemesi, mantısı müthiş. Şiddetle tavsiye ediyoruz :)

Yemeğimizi yedikten sonra Sarımsaklı ya doğru yola çıktık. Geç saatte vardığımızdan sahilde ilk bulduğumuz yere girdik. Gamze Otel. Şansımız yaver gitti, uygun fiyata, tertemiz bir yerdi. Yol yorgunu olduğumuz için oğlumuzla beraber derin uykulara daldık.

Ertesi sabah uyandık, hazırlandık. Otelden çıkış yapıp (kahvaltıyı sahilde etmek istedik) plaja indik. Oğlumuz da biz de kahvaltılarımızı plajda yaptık. Çok keyifliydi :) Bora suyu sevmedi ,girmedi, biz biraz ıslattık sadece :) Öğle yemeğini de plajda yiyip şezlongta, şemsiye altında süper bir uykuya daldı oğlum.

Ben de şemsiyeyi tamamen oğluma tahsis ettiğimden ve şemsiyeler zemine sabit olduğundan müthiş bir güneş yanması yaşadım :)))

Uyanınca ara öğününü yedi ve toparlanıp yola koyulduk. Foça daki yazlığımıza vardığımızda akşamüstüydü ve ailemiz bizi akşam yemeğine heyecanla bekliyorladı. Bizler biraz günün yorgunu fakat inanılmaz keyifli, enerjiyle dopdolu olarak 7 günlük tatilimizin 7. gecesini evimizde geçirmenin mutluluğunu yaşadık.

Oğlumuzla ilk tatilimiz, uzun, yolu bol, olanakları kısıtlı fakat çok zevkli idi. Şimdiden önümüzdeki yılın yeni keşif tatilini iple çekiyoruz. Hepiniz için günler, aylar, yıllar tatil keyfinde, aile ortamı sıcaklığında, mutluluk yorgunluğunda ağız tadıyla geçsin. :)))

Sevgiler. İnci






 

24.08.2012

Bozcaada

Kuzeye giden yol...



Bozcaada...



Tatilimizin 3. günü.. Ne yapsak diye düşünüp düşünüp Ören den öğleye doğru yola çıktık. Navigasyonumuz harita da max 1,5 saat mesafede Geyikli isminde bir yazlık bölgesini gösteriyordu. Bölgenin ucunda bir feribot iskelesi gördük. İskele nin diğer ucu Bozcaada yı işaret ediyordu. Koskoca, güzel ülkemin sahip olduğu iki adadan minik olanı, müthiş bir denizle çevrelenmiş caanım Ege'min sahip olabildiği iki adadan biri... Görmeyi çok istedik, gezmeyi çok istedik. Ve yollara düştük :)))

Oğlumuzun uyku saatini yine denk getirmiş olduğumuzdan yol boyu koltuğunda uyudu Bora (bu arada arabada uyuması için bir parantez açmak istiyorum. Bora nın araba koltuğu -bilenler bilir- Concord Ultimax 0-18 kg, 2011 in Adac ve konfor testlerinde ödül aldı. Tam yatan bir koltuk, yatış pozisyonuna geçirdiğimizde ana kucağı şeklini alıyor; artık 17 aylık olan minik oğlum koltuğunda kucağımda uyuduğundan daha rahat, daha konforlu bir halde, zira bir çok koltuğun yatış pozisyonu kaykılmış pozisyonu bile almadığından; ben boyunları yamulduğundan bebelerin arabada uyumasını sevmiyorum)

Feribot iskelesine vardığımızda ikimiz de acayip heyecanlıydık :) ben ilk defa bir adaya gidecektim. Eşimin Büyükada tecrübesi dışında bilgisi yoktu, yine bilmediğimiz bir yer, müthiş bir keşif, keyif gezisi :)))

Feribot ile Geyikli-Bozcaada yarım saat sürüyor sadece..adaya yaklaşırken önce Bozcaada kalesini gördük ardından ada şekillenmeye başladı. Feribottan indik. Yarı Türk, yarı Rum görünümlü, ülkemizdeki bir çok turistik bölgeden farklı bir havaya sahip bizi etkileyen bir yer oldu.Kalacak yer bulmamız gerekiyordu, çünkü oğluşumuzun öğle yemeği saati gelmişti. hemen kısacık bir şekilde adayı, konaklama bölgelerini keşif turu yaptıktan sonra Ayana Konuk Evi Ayana isimli bir yerin önünden geçtik. Geçerken dış görünümüne vurulduk evin... Bembeyaz, duvarları seramik panolarla süslü, önünde terası olan ferah bir mekan...Hemen girip kalacak yer olup olmadığını sorduk, sadece bir gece için müsait olduğunu, odasına bize verebileceğini söyledi Ahmet Bey... Bebek yatağı sorduğumuzda park yatağı olmadığını ancak bebek yatağı olduğunu belirtti, oğlumuza harika bir yer yatağı hazırladık. Odaya yerleştik; tertemiz, zevkle döşenmiş ,bembeyaz çok güzel, çok kaliteli bir yer Ayana Konuk Evi, sahibi ve işletmecisi Ahmet Bey gencecik, çok saygılı, çok ilgili, güleryüzlü ve samimi biri... Bizi çook güzel ağırladı, oğlumuzu çok sevdi :))) gidin, gezin, görün, tanışın, kahvesini, çayını için Ahmet Bey'in ve mutlaka Ayana Konuk Evi'nde geceleyin :))))) Bizden de selam iletmeyi unutmayın (eğer bizden önce giderseniz :P)http://www.ayanakonukevi.com/



Bozcaada; camiisi, kilisesi, yaşayan Türk halkı, Rum halkı, kargaları, üzüm bağları ve muhteşem bir lezzet olan domates reçeliyle bizi büyüleyen bir yer oldu.



Tüm restoranların ana menüsü tabii ki balık ve Ege zeytinyağlıları... her ne kadar kabak çiçeği dolması ve sarma istediğinizde değil midenizi, gözünüzü bile doyurmayacak kadar minik porsiyonlarla gelse de :)))) ancak akşam yemeğimizi yediğimiz Yakamoz Restaurant'ın kalamarını denemenizi tavsiye ediyoruz :)))) Marmaris tatilimizden bu yana bu kadar lezzetlisini yememiştik :)



Odamızda konaklayıp, sabah taze üzümler eşliğinde harika bir kahvaltı ettikten sonra, keyif kahvelerimizi içip Ahmet Bey ile vedalaştık. Bu arada bir dip not, oğlumun mama sandalyesini, blender ını, yumurta makinesini ve bilumum ihtiyaç duyabileceğim yemekliklerini yanımda taşıyordum. Ahmet Bey mutfağını bana açtı, girip çocuğumun yemeklerini orada gönül rahatlığıyla ile yaptım, oğluma yedirdim. Mutfağın temizliğini gördükten sonra ev hanımlığımı sorgulamadım desem yalan söylemiş olurum :P ;)



Bir günü daha Bozcaada da geçirmek istiyorduk, o yüzden oradan ayrılır ayrılmaz, Ayana Konuk evinin çok yakınında bulunan Adahan pansiyona geçiş yaptık. Adahan pansiyon bir ailenin işlettiği, kendilerinin de orada kalıp tatil yaptığı, konakladığı bir mekan...Konfor,saygı, temizlik, yemek, ilgi olarak Ahmet Bey in sıcaklığından,kalitesinden uzak bir yerdi, 2. gecemizde bize hayal kırıklığı yaşatmasına rağmen üstünde durmadık. Tek güzel kısmı kahvaltıda meşhur, müthiş domates reçelinin yanısıra farklı reçel tatlarını sınırsız olarak sunmaları oldu. Ancak mutfaklarına dahi girebilen sevimli Golden Retriever ları Arthur bizim çekinmemize sebep olmadı değil :P

Bu arada aklıma gelmişken Bozcaada hakkında bana ilk duyup şahit olduğumda çok tuhaf gelen bir yerleşik husustan bahsetmek istiyorum. Bozcaada halkı geceleri kapılarını kilitlemiyorlar, evet yanlış duymadınız kapılarını kilitlemiyorlar. Anahtarlar dış kapıların üstünde takılı, kapılarını o şekilde çekip yatıp uyuyorlar. İlk konaklama yaptığımız Ayana Konuk Evi nin karşısında yaşayan çok sıcak, çok samimi Kayserili bir aile vardı. Torunları Demir oğlumla yaşıt ve dedesi Demir in oyuncaklarını Bora ile severek paylaştı. Sohbet ettik, birbirimizi tanıdık. İnanılmaz samimi ve sevimli kalabalık bir aile yaz aylarını adadaki evlerinde geçiriyorlar. Neyse konumuza dönelim :) Kaldığımız akşam oğlumuzu uyutup yatırdıktan sonra terasta eşimle oturup çaylarımız eşliğinde (ramazan ayı olması dolayısıyla adanın nefis şaraplarını daha sonra tatmak üzere satın almış olduğumuzdan çay en büyük keyfimiz oldu) sohbet ederken bu karşıdaki evin kızı evden çıktı. Daha önce ailesi de iftarı müteakip gezmeye çıkmışlardı. Genç kız (ismini unuttum affetsin :)) kapıyı çekti, anahtarları üzerinde kaldı ve yürümeye başladı. Hemen aceleyle durdurdum. " heyy anahtarları unuttunuz" dedim. Boşver önemli değil deyip devam etti. Öylece kalakaldık. Tam eşime gençlik nereye gidiyor diye nutuğa başlayacaktım ki pansiyonumuzun sahibi Ahmet bey yanımıza gelip "izninizle ben yatıyorum, siz keyfinize bakın. Çay burada, kahve burada. Rahat rahat takılın, uyuyacağınız vakit ışığı söndrürüp sadece kapıyı çekmeniz yeterli" deyince dayanamadım sordum. " kilitlemeyelim mi? karşıdaki kız da kapıyı çekip çıktı onu da uyardık ama boşver dedi" diye. Cevap: "yok kilitlemeyin, anahtarlar üzerinde kalsın, buranın geleneğidir. Bozcaada da gece kimse kapısını kilitlemez" dedi. Hani çok eskilerimiz, büyüklerimiz anlatır ya hep :) "eskiden kimse kapısını kilitlemezdi, geceleri çeker uyurduk. çocuklarımız sokaklarda güven içinde koşar oynardı. Korku, saldırı, kötü niyet nedir bilmezdik. Nerede o eski günler!" İşte o anlatılan "eski"lerin burada hala yaşadığını, yaşatıldığını bilmek bana çok romantik geldi. :) çok duygulandım ve hoşlandım. Yine de bir metropol insanı olarak kendimi düşündüğümde "yok,yok küçücük bebeğim var, ben kilitleyeyim" demedim değil hani :)

Geldik ada tatilimizin devamına :)

2. günümüzde Bozcaada yı keşfetmek istedik. Tüm adayı turladık, ki bu yaklaşık 20 km mizi aldı :))) Ayazma yolundan gidip plajları görmemiz gerektiği söylendi, Ören kadar güzel değildi, suyu soğuktu, ayrıca merkezden uzak oluşu bizim konaklamamızı engelledi, kumsala adlarımızı yazdık, biraz vakit geçirdik ve kaldığımız pansiyona geri dönüp, yola çıkmak üzere hazırlandık.



Feribot saati geldiğinde adadan hüzünle ayrıldık. Ancak yeni yollara gideceğimiz için de yeni heyecanlar başlamıştı, Geyikli iskelesine varışımızla birlikte, gönlümüzde rotamızı belirlemiştik bile :) Çanakkale'ye gidip Gelibolu yarımadasını görmeden, Ezine ye uğrayıp peynirinden tatmadan geri dönüş yoluna çıkmayacaktık.



Bozcaada ile selamlarım hepinizi :))))



Sevgiler, öpücükler :)))






20.08.2012

Kuzeye giden yol...
Burhaniye/Ören
Tatilimizin 2. günü, Burhaniye/ Ören e vardık. Önce orada yaşayan çok sevdiğimiz, yeni bebeği olmuş bir abimizi ziyaret edip, tazecik bebek kokladık. Oğlumuzu besledik, ardından Burhaniye ye indik, oraları gezdik. Belediyenin çok itina gösterdiği belliydi, her yer tertemiz, sahili mis gibi,pırıl pırıl,cıvıl cıvıl bir yerdi. Çok sevdik, Burhaniye den Ören e bir kaç dakikalık mesafe ile geçiş yaptığımızda "yaşanacak yer" seçtik Ören i . Misler gibi meşe ağaçlarının çevrelediği devasa tertemiz altın rengi bir kumsal, mavi bayraklı, suyu buz gibi soğuk masmavi bir deniz. Ve bir çöpün bile olmadığı bir çevre :)
Çok güzel bir çarşısı, hediyelik eşya satan kermesleri mevcut, uygun fiyata bir çok şey bulabiliyorsunuz, biz deniz kabuklarının rengarenk boyandığı çok sevimli bir rüzgar çanı aldık Ören hatırası olarak evimize..
Kumpiri meşhur dendi, yedik, çok beğendik. Ve sıra geldi harika bir gün batımını izledikten sonra konaklama telaşesine düştük ;)
Ören'de de bir çok sayfiye bölgesinde olduğu üzere evler mini mini pansiyonlara, motellere çevrilmiş. Aileler hem tatillerini yapıyorlar yaşadıkları evlerinde, hem de evlerinin uygun olan ayırdıkları odalarını ev pansiyon şeklinde gecelik kiraya veriyorlar. Bir kaç ev gezip bize uygun olmadığını belirledikten sonra ( bize uygun ev odasından teras ya da balkonuna çıkabileceğimiz bir oda, zira Bora en geç 21.30-22.00 arası uyumuş olduğundan bize de sevgilimle sohbet edebilecek bir kaç saat kalıyor onu da balkon ya da teras keyfinde değerlendirmek istiyoruz. ) bir çadır- bungalow camping alanına denk geldik. Yeri Ören in tam merkezi,ağaçlarla çevrili, efil efil esen bir yer. Ören Camping.Ören Camping Resepsiyonda bulduğumuz delikanlı arkadaşa boş bungalow istediğimizi, 1 gece kalacağımızı, bebeğimiz olduğunu ve uygun olup olmadığını belirterek sordum. Aileye çok uygun olduğunu, hemen boş yer göstereceğini söyledi, gittik gezdik. Dışardan bungalow görünümündeki yer içerden sunta-kontrplak denilen malzeme ile kaplıydı. Yürürken mini mini bungalowumuz sarsılıyordu adeta, gıcırdamayı saymıyorum bile. Fiyatı uygun bulduk. Nasılsa sadece girip kapımızı kapatıp uyuyacağız dedik. Evi tuttuk :)

Ardından evimize yerleşip 15 dk teras keyfi yaptıktan sonra (bu esnada Bora ilk kez bir Bay Kaplumbağa ile tanıştı, Bayan da olabilir :))))) etrafı keşfe, gezmeye ve bir şeyler atıştırıp günü yaşamaya koyulduk.

Ve akşam: I Love My Bungalow :))))) evimize geldik, oğlumuzu uyuttuk, korkunç gıcırdamalar eşliğinde iki kişilik yatağımızın ortasına yerleştirip, sevgiliyle teras keyfi yapalım dedik. Bir de baktık ki; biraz ilerimizde çadırda bir ailede baba-oğul mısır soyuyorlar :))) " aaa ne güzel bak aşkım aileler çadırlarında tatil yapıyorlar, mısır soyup yiyecekler " dedim. Sonra biraz daha dikkatli bakınca onların aile değil, sokaklarda mısır satan seyyar satıcı olduğunu, ertesi gün için mısırları hazırladıklarını ve diğer başka seyyar satıcı gibi,ucuz olduğundan bu camping te konaklaıyorlarmış, tam aile yeriymiş farkettik :) " bi dakka biz nereye düştük" derken onlar da baktığımızı farkedip bizi seyre koyuldular :)))) tırsaraktan evimize girip " hadi uyuyalım artık" dedik. Eve girdik, kapıyı kilitlemesini hatırlattım eşime, denedi denedi "kapı kilitlenmiyor" dedi. Aaaaaa :)))) kilit dışardan kapanıyor, içerden kapanmıyor :))) kilidi döndürsek bile kapı çıt diye çekilince açılan cinsten :))) Bu defa iyiden iyiye korktuk bulunduğumuz yerden. Eşim cep telefonunun şarjını buldu karanlıkta :))) Evin gıcırdamasını ve rüzgarda sallanmasını asgariye indirmeye çalışarak valizlerimizle kapıyı içerden sabitleyip, şarj kablosu ile kapı kolunu odanın girişinde yere sabitlenmiş bir ranza yatağın demir ayağına bağladık, sonra da "Allaha emanetiz" diyerek uykuya daldık/dalmış gibi yapıp sabahladık ;)

Herşeye rağmen müthiş serin bir havada , harika bir uyku çektikten sonra sabah kumsala tepeden bakan bir büfe/cafe de kahvaltı ettik. Fotoğraflar birazdan geliyor ;)

Ve bir sonraki durağımızın ne olacağını tahmin edemeden yola koyulduk :))))

Sevgiler...






 




Kuzeye giden yol..

Vol.1 Ayvalık

Tatile çıkacağımız belli olduğunda günlerce yer düşündük. Nereye gider, nerede kalır,nasıl mutlu olur, oğlumuzu yormadan fazla sıcağa maruz bırakmadan, yemeklerini aksatmadan nasıl bir yerde oluruz/olmalıyız diye...

Güney taraflarında neredeyse her yeri gezmiştik Salih le beraber, evlenmeden önce, evlendikten sonra da bebeğimizden önce :)
Bebeğimiz bize katıldığından bu yana 3ümüz başbaşa evden hiç uzaklaşmamıştık. O yüzden tatil/uyku/yemek üçlemesi Bora açısından bizi korkudan korkuya sevkediyordu. Bu çocuk ne yer, ne içer, nasıl uyuturuz, ya yatağını yadırgar,evinin ortamını ararsa diye gergin gergin düşünüyorduk :)

Sonra bir sabah farkettik ki Bora bizimle mutlu, bizimle nerede olursa olsun mutlu olacak, yemek sorununu " amaaaan illa çözeriz" diye bir heves, bir gaza geldik. Bu defa da yön sorunu başladı, nereye gidecektik? Evet tatile çıkacaktık,bir cesaret almıştı bizi ama NEREYE? Biraz bakınıp güney sahillerinin zaten buharlaşmak üzere olan İzmir'e kıyasla daha da sıcak olduğuna/olacağına karar verip kuzey Ege sahillerine uzanalım dedik. Fakat kuzeyde yer bilgimiz yoktu.
Eeeeee? napacak bu aile? :))))

2 valiz, 1-2 çanta, Bora ya ev çorbası hazırlanıp buz çantasına yerleştirilir ve düşeriz yollara dedik. Ve düştük :)

Rezervasyon? YOK
Nereye gidiyoruz? BİLMİYORUZ;YOL GÖTÜRÜR
Nerede kalacağız? ORADA BULURUZ

Aldık navigasyonumuzu ele, düştük yollara :) Foça dan oğlanın öğle uykusunu arabada uyuyacağı şekilde ayarlayıp yola çıktık,

1,5 saat uyuyup uyandığında biz Ayvalık a gelmiştik, "aaaa bu çocuk yemek yemeli" dedik, mola verdik. Arabada sıkılmıştır dedik. Kalacak bir pansiyon aradık. Merkezde denizin kıyısında Hotel Kaptan'ı Kaptan Otel gözümüze kestirdik. Odaları temizce, yatağı güzeldi. Sağladığı konfora fiyat fazlacaydı, üstelik aklımıza pazarlık etmek gelmemişti.

park yatakları bile vardı, şilteleri yoktu ama olsun. Biz şiltemizi yanımızda taşıyorduk
(büyük arabanın avantajları,karavan gibi kullanabiliyorsunuz )

Akşamüstü küçücük, fazla albenisi olmayan, yerel halkını çok benimsemediğimiz Ayvalık merkezin minnak meydanında yaklaşık 140 tur attıktan :D sonra Kebap Dünyası isimli restorana oturduk. Bora ilk ezogelin çorbasını orada içti ve çok sevdi :)

Garsonlar çok ilgili ve saygılıydılar, Bora nın kürdanları, çatalları yere döküp saçmasına değil burun
kıvırmak, aksine gülerek/gülümseyerek yaklaştılar. Biz de böylece orada çok rahat ettik. İçli köftesini ve pidesini çoook beğendik, tavsiye ediyoruz. Uğrayın :)

Geceyi Ayvalık ta geçirdik. Ertesi gün "Cunda ya bakalım,orayı da görelim" dedik. Keşke daha önce bunu söyleseymişiz, Ayvalık ta olmayan tüm albeni, temizlik, kalite Cunda da mevcuttu, koca sözü dinlememenin cezası :)

Yine Bora bey in düzeni bozulmasın öğle uykusu saatini ayarlayıp "eveet buraları gördük, şimdi sırada neresi var?" diyerek koyduk haritayı önümüze :) uyuyup uyanacağı ve öğle yemeğini yiyeceği saatte varışımız Burhaniye/Ören i gösteriyordu :) Yola koyulduk.Yolda Gömeç e uğrayıp karadut şerbetimiz arabamıza attıktan sonra "teker döner" dedik, yola çıktık... Ayvalık tan birkaç seçmece fotoğrafla sizi başbaşa bırakıyorum.

to be continued.... :)))


Biz tatile çıktık, evet en sonunda biz tatile çıktık... aldık oğlumuzu düştük yollara, bilmediğimiz, daha önce gitmediğimiz yerlere gittik, kaldık... ve sizinle paylaşıyoruz :)

1.08.2012

Anneliğin anneye yaptıkları

1 yaşımızdan seçmeler..