25.08.2012

Çanakkale...

Kuzeye giden yol...

Çanakkale- Gelibolu ve Sarımsaklı üzerinden eve dönüş...

Tatilin 5. günü.. Çanakkale ye varışımızla birlikte Bora nın huyları da değişmeye başladı. Hava Ada ya nazaran daha sıcaktı ve oğlum sıcaktan dolayı yemek yemek istemiyordu. O yüzden Çanakkale ye varışımız, kalacağımız yere yerleşmemiz ve oğlumuzu doyurma çabalarını burada anlatmayacağım bile :) kötüler geriye, iyiler beriye! :)

Akşamüstü Çanakkale merkez sahilde dolaşmaya çıktık. Upuzun bir kordon boyu mevcut. Gün batımı çok güzel ve tertemiz bir yer. Merkez in sahil kesiminde olması, Gelibolu ya gelen çok fazla turistin oluşu, feribot ve marina nın sürekli işlemesi civardaki restaurantlarda fahiş fiyat uygulamasına yol açmış besbelli. Hesabı öderken "yuhh" dedik. Kaldığımız yerin (kamuya ait sosyal tesis) odasının balkonu olmaması, odanın 3. katta oluşu ve oğlumuzu odada yalnız bırakamayacağımızdan dolayı gecenin tadını çıkarıp biraz oturamadan hemen uyuduk :)

Gelibolu...

Çanakkale de 2. gün... Gelibolu ya gitmek üzere feribota bindik. Ve yola çıktık. Gelibolu hakkında herhangi bir anı, izlenim ve görüş yazmayacağım. Tüm duygularım kalbimde, gözlerimde yaşlar, bu büyük milletin meydana gelişi, gencecik bir vatanın kuruluşu benim ve siz duyarlı okuyucuların kalbinde zaten, öyle değil mi? Bırakalım hepimiz hissiyatını kelimelerde değil, burunlarımızın ucundaki sızı ve yüce şükranlarla analım :)

Ve Sarımsak lıya gidiş...

Tatilin son gecesi... Gelibolu dan dönüşümüzle birlikte hemen yola çıktık, Ezine uğradık mis gibi peynirlerden tattık ve evimize aldık. Ardından yola koyulduk. Hedefimiz Sarımsaklı plajlarını görüp son gecemizi orada geçirmek, zira Bora nın bir yatakta uyumasını tercih ettiğimi daha önce yazmıştım. Akşam yemeği için Altınoluk a uğradık. Merkezinde amfi tiyatro nun üstünde yer alan bir yamaç kafeteryalar topluluğu var. Orada mis gibi tarhana çorbası içti oğlum. Ev tarhanası olduğundan satın da aldım. Çiğböreği, gözlemesi, mantısı müthiş. Şiddetle tavsiye ediyoruz :)

Yemeğimizi yedikten sonra Sarımsaklı ya doğru yola çıktık. Geç saatte vardığımızdan sahilde ilk bulduğumuz yere girdik. Gamze Otel. Şansımız yaver gitti, uygun fiyata, tertemiz bir yerdi. Yol yorgunu olduğumuz için oğlumuzla beraber derin uykulara daldık.

Ertesi sabah uyandık, hazırlandık. Otelden çıkış yapıp (kahvaltıyı sahilde etmek istedik) plaja indik. Oğlumuz da biz de kahvaltılarımızı plajda yaptık. Çok keyifliydi :) Bora suyu sevmedi ,girmedi, biz biraz ıslattık sadece :) Öğle yemeğini de plajda yiyip şezlongta, şemsiye altında süper bir uykuya daldı oğlum.

Ben de şemsiyeyi tamamen oğluma tahsis ettiğimden ve şemsiyeler zemine sabit olduğundan müthiş bir güneş yanması yaşadım :)))

Uyanınca ara öğününü yedi ve toparlanıp yola koyulduk. Foça daki yazlığımıza vardığımızda akşamüstüydü ve ailemiz bizi akşam yemeğine heyecanla bekliyorladı. Bizler biraz günün yorgunu fakat inanılmaz keyifli, enerjiyle dopdolu olarak 7 günlük tatilimizin 7. gecesini evimizde geçirmenin mutluluğunu yaşadık.

Oğlumuzla ilk tatilimiz, uzun, yolu bol, olanakları kısıtlı fakat çok zevkli idi. Şimdiden önümüzdeki yılın yeni keşif tatilini iple çekiyoruz. Hepiniz için günler, aylar, yıllar tatil keyfinde, aile ortamı sıcaklığında, mutluluk yorgunluğunda ağız tadıyla geçsin. :)))

Sevgiler. İnci






 

24.08.2012

Bozcaada

Kuzeye giden yol...



Bozcaada...



Tatilimizin 3. günü.. Ne yapsak diye düşünüp düşünüp Ören den öğleye doğru yola çıktık. Navigasyonumuz harita da max 1,5 saat mesafede Geyikli isminde bir yazlık bölgesini gösteriyordu. Bölgenin ucunda bir feribot iskelesi gördük. İskele nin diğer ucu Bozcaada yı işaret ediyordu. Koskoca, güzel ülkemin sahip olduğu iki adadan minik olanı, müthiş bir denizle çevrelenmiş caanım Ege'min sahip olabildiği iki adadan biri... Görmeyi çok istedik, gezmeyi çok istedik. Ve yollara düştük :)))

Oğlumuzun uyku saatini yine denk getirmiş olduğumuzdan yol boyu koltuğunda uyudu Bora (bu arada arabada uyuması için bir parantez açmak istiyorum. Bora nın araba koltuğu -bilenler bilir- Concord Ultimax 0-18 kg, 2011 in Adac ve konfor testlerinde ödül aldı. Tam yatan bir koltuk, yatış pozisyonuna geçirdiğimizde ana kucağı şeklini alıyor; artık 17 aylık olan minik oğlum koltuğunda kucağımda uyuduğundan daha rahat, daha konforlu bir halde, zira bir çok koltuğun yatış pozisyonu kaykılmış pozisyonu bile almadığından; ben boyunları yamulduğundan bebelerin arabada uyumasını sevmiyorum)

Feribot iskelesine vardığımızda ikimiz de acayip heyecanlıydık :) ben ilk defa bir adaya gidecektim. Eşimin Büyükada tecrübesi dışında bilgisi yoktu, yine bilmediğimiz bir yer, müthiş bir keşif, keyif gezisi :)))

Feribot ile Geyikli-Bozcaada yarım saat sürüyor sadece..adaya yaklaşırken önce Bozcaada kalesini gördük ardından ada şekillenmeye başladı. Feribottan indik. Yarı Türk, yarı Rum görünümlü, ülkemizdeki bir çok turistik bölgeden farklı bir havaya sahip bizi etkileyen bir yer oldu.Kalacak yer bulmamız gerekiyordu, çünkü oğluşumuzun öğle yemeği saati gelmişti. hemen kısacık bir şekilde adayı, konaklama bölgelerini keşif turu yaptıktan sonra Ayana Konuk Evi Ayana isimli bir yerin önünden geçtik. Geçerken dış görünümüne vurulduk evin... Bembeyaz, duvarları seramik panolarla süslü, önünde terası olan ferah bir mekan...Hemen girip kalacak yer olup olmadığını sorduk, sadece bir gece için müsait olduğunu, odasına bize verebileceğini söyledi Ahmet Bey... Bebek yatağı sorduğumuzda park yatağı olmadığını ancak bebek yatağı olduğunu belirtti, oğlumuza harika bir yer yatağı hazırladık. Odaya yerleştik; tertemiz, zevkle döşenmiş ,bembeyaz çok güzel, çok kaliteli bir yer Ayana Konuk Evi, sahibi ve işletmecisi Ahmet Bey gencecik, çok saygılı, çok ilgili, güleryüzlü ve samimi biri... Bizi çook güzel ağırladı, oğlumuzu çok sevdi :))) gidin, gezin, görün, tanışın, kahvesini, çayını için Ahmet Bey'in ve mutlaka Ayana Konuk Evi'nde geceleyin :))))) Bizden de selam iletmeyi unutmayın (eğer bizden önce giderseniz :P)http://www.ayanakonukevi.com/



Bozcaada; camiisi, kilisesi, yaşayan Türk halkı, Rum halkı, kargaları, üzüm bağları ve muhteşem bir lezzet olan domates reçeliyle bizi büyüleyen bir yer oldu.



Tüm restoranların ana menüsü tabii ki balık ve Ege zeytinyağlıları... her ne kadar kabak çiçeği dolması ve sarma istediğinizde değil midenizi, gözünüzü bile doyurmayacak kadar minik porsiyonlarla gelse de :)))) ancak akşam yemeğimizi yediğimiz Yakamoz Restaurant'ın kalamarını denemenizi tavsiye ediyoruz :)))) Marmaris tatilimizden bu yana bu kadar lezzetlisini yememiştik :)



Odamızda konaklayıp, sabah taze üzümler eşliğinde harika bir kahvaltı ettikten sonra, keyif kahvelerimizi içip Ahmet Bey ile vedalaştık. Bu arada bir dip not, oğlumun mama sandalyesini, blender ını, yumurta makinesini ve bilumum ihtiyaç duyabileceğim yemekliklerini yanımda taşıyordum. Ahmet Bey mutfağını bana açtı, girip çocuğumun yemeklerini orada gönül rahatlığıyla ile yaptım, oğluma yedirdim. Mutfağın temizliğini gördükten sonra ev hanımlığımı sorgulamadım desem yalan söylemiş olurum :P ;)



Bir günü daha Bozcaada da geçirmek istiyorduk, o yüzden oradan ayrılır ayrılmaz, Ayana Konuk evinin çok yakınında bulunan Adahan pansiyona geçiş yaptık. Adahan pansiyon bir ailenin işlettiği, kendilerinin de orada kalıp tatil yaptığı, konakladığı bir mekan...Konfor,saygı, temizlik, yemek, ilgi olarak Ahmet Bey in sıcaklığından,kalitesinden uzak bir yerdi, 2. gecemizde bize hayal kırıklığı yaşatmasına rağmen üstünde durmadık. Tek güzel kısmı kahvaltıda meşhur, müthiş domates reçelinin yanısıra farklı reçel tatlarını sınırsız olarak sunmaları oldu. Ancak mutfaklarına dahi girebilen sevimli Golden Retriever ları Arthur bizim çekinmemize sebep olmadı değil :P

Bu arada aklıma gelmişken Bozcaada hakkında bana ilk duyup şahit olduğumda çok tuhaf gelen bir yerleşik husustan bahsetmek istiyorum. Bozcaada halkı geceleri kapılarını kilitlemiyorlar, evet yanlış duymadınız kapılarını kilitlemiyorlar. Anahtarlar dış kapıların üstünde takılı, kapılarını o şekilde çekip yatıp uyuyorlar. İlk konaklama yaptığımız Ayana Konuk Evi nin karşısında yaşayan çok sıcak, çok samimi Kayserili bir aile vardı. Torunları Demir oğlumla yaşıt ve dedesi Demir in oyuncaklarını Bora ile severek paylaştı. Sohbet ettik, birbirimizi tanıdık. İnanılmaz samimi ve sevimli kalabalık bir aile yaz aylarını adadaki evlerinde geçiriyorlar. Neyse konumuza dönelim :) Kaldığımız akşam oğlumuzu uyutup yatırdıktan sonra terasta eşimle oturup çaylarımız eşliğinde (ramazan ayı olması dolayısıyla adanın nefis şaraplarını daha sonra tatmak üzere satın almış olduğumuzdan çay en büyük keyfimiz oldu) sohbet ederken bu karşıdaki evin kızı evden çıktı. Daha önce ailesi de iftarı müteakip gezmeye çıkmışlardı. Genç kız (ismini unuttum affetsin :)) kapıyı çekti, anahtarları üzerinde kaldı ve yürümeye başladı. Hemen aceleyle durdurdum. " heyy anahtarları unuttunuz" dedim. Boşver önemli değil deyip devam etti. Öylece kalakaldık. Tam eşime gençlik nereye gidiyor diye nutuğa başlayacaktım ki pansiyonumuzun sahibi Ahmet bey yanımıza gelip "izninizle ben yatıyorum, siz keyfinize bakın. Çay burada, kahve burada. Rahat rahat takılın, uyuyacağınız vakit ışığı söndrürüp sadece kapıyı çekmeniz yeterli" deyince dayanamadım sordum. " kilitlemeyelim mi? karşıdaki kız da kapıyı çekip çıktı onu da uyardık ama boşver dedi" diye. Cevap: "yok kilitlemeyin, anahtarlar üzerinde kalsın, buranın geleneğidir. Bozcaada da gece kimse kapısını kilitlemez" dedi. Hani çok eskilerimiz, büyüklerimiz anlatır ya hep :) "eskiden kimse kapısını kilitlemezdi, geceleri çeker uyurduk. çocuklarımız sokaklarda güven içinde koşar oynardı. Korku, saldırı, kötü niyet nedir bilmezdik. Nerede o eski günler!" İşte o anlatılan "eski"lerin burada hala yaşadığını, yaşatıldığını bilmek bana çok romantik geldi. :) çok duygulandım ve hoşlandım. Yine de bir metropol insanı olarak kendimi düşündüğümde "yok,yok küçücük bebeğim var, ben kilitleyeyim" demedim değil hani :)

Geldik ada tatilimizin devamına :)

2. günümüzde Bozcaada yı keşfetmek istedik. Tüm adayı turladık, ki bu yaklaşık 20 km mizi aldı :))) Ayazma yolundan gidip plajları görmemiz gerektiği söylendi, Ören kadar güzel değildi, suyu soğuktu, ayrıca merkezden uzak oluşu bizim konaklamamızı engelledi, kumsala adlarımızı yazdık, biraz vakit geçirdik ve kaldığımız pansiyona geri dönüp, yola çıkmak üzere hazırlandık.



Feribot saati geldiğinde adadan hüzünle ayrıldık. Ancak yeni yollara gideceğimiz için de yeni heyecanlar başlamıştı, Geyikli iskelesine varışımızla birlikte, gönlümüzde rotamızı belirlemiştik bile :) Çanakkale'ye gidip Gelibolu yarımadasını görmeden, Ezine ye uğrayıp peynirinden tatmadan geri dönüş yoluna çıkmayacaktık.



Bozcaada ile selamlarım hepinizi :))))



Sevgiler, öpücükler :)))






20.08.2012

Kuzeye giden yol...
Burhaniye/Ören
Tatilimizin 2. günü, Burhaniye/ Ören e vardık. Önce orada yaşayan çok sevdiğimiz, yeni bebeği olmuş bir abimizi ziyaret edip, tazecik bebek kokladık. Oğlumuzu besledik, ardından Burhaniye ye indik, oraları gezdik. Belediyenin çok itina gösterdiği belliydi, her yer tertemiz, sahili mis gibi,pırıl pırıl,cıvıl cıvıl bir yerdi. Çok sevdik, Burhaniye den Ören e bir kaç dakikalık mesafe ile geçiş yaptığımızda "yaşanacak yer" seçtik Ören i . Misler gibi meşe ağaçlarının çevrelediği devasa tertemiz altın rengi bir kumsal, mavi bayraklı, suyu buz gibi soğuk masmavi bir deniz. Ve bir çöpün bile olmadığı bir çevre :)
Çok güzel bir çarşısı, hediyelik eşya satan kermesleri mevcut, uygun fiyata bir çok şey bulabiliyorsunuz, biz deniz kabuklarının rengarenk boyandığı çok sevimli bir rüzgar çanı aldık Ören hatırası olarak evimize..
Kumpiri meşhur dendi, yedik, çok beğendik. Ve sıra geldi harika bir gün batımını izledikten sonra konaklama telaşesine düştük ;)
Ören'de de bir çok sayfiye bölgesinde olduğu üzere evler mini mini pansiyonlara, motellere çevrilmiş. Aileler hem tatillerini yapıyorlar yaşadıkları evlerinde, hem de evlerinin uygun olan ayırdıkları odalarını ev pansiyon şeklinde gecelik kiraya veriyorlar. Bir kaç ev gezip bize uygun olmadığını belirledikten sonra ( bize uygun ev odasından teras ya da balkonuna çıkabileceğimiz bir oda, zira Bora en geç 21.30-22.00 arası uyumuş olduğundan bize de sevgilimle sohbet edebilecek bir kaç saat kalıyor onu da balkon ya da teras keyfinde değerlendirmek istiyoruz. ) bir çadır- bungalow camping alanına denk geldik. Yeri Ören in tam merkezi,ağaçlarla çevrili, efil efil esen bir yer. Ören Camping.Ören Camping Resepsiyonda bulduğumuz delikanlı arkadaşa boş bungalow istediğimizi, 1 gece kalacağımızı, bebeğimiz olduğunu ve uygun olup olmadığını belirterek sordum. Aileye çok uygun olduğunu, hemen boş yer göstereceğini söyledi, gittik gezdik. Dışardan bungalow görünümündeki yer içerden sunta-kontrplak denilen malzeme ile kaplıydı. Yürürken mini mini bungalowumuz sarsılıyordu adeta, gıcırdamayı saymıyorum bile. Fiyatı uygun bulduk. Nasılsa sadece girip kapımızı kapatıp uyuyacağız dedik. Evi tuttuk :)

Ardından evimize yerleşip 15 dk teras keyfi yaptıktan sonra (bu esnada Bora ilk kez bir Bay Kaplumbağa ile tanıştı, Bayan da olabilir :))))) etrafı keşfe, gezmeye ve bir şeyler atıştırıp günü yaşamaya koyulduk.

Ve akşam: I Love My Bungalow :))))) evimize geldik, oğlumuzu uyuttuk, korkunç gıcırdamalar eşliğinde iki kişilik yatağımızın ortasına yerleştirip, sevgiliyle teras keyfi yapalım dedik. Bir de baktık ki; biraz ilerimizde çadırda bir ailede baba-oğul mısır soyuyorlar :))) " aaa ne güzel bak aşkım aileler çadırlarında tatil yapıyorlar, mısır soyup yiyecekler " dedim. Sonra biraz daha dikkatli bakınca onların aile değil, sokaklarda mısır satan seyyar satıcı olduğunu, ertesi gün için mısırları hazırladıklarını ve diğer başka seyyar satıcı gibi,ucuz olduğundan bu camping te konaklaıyorlarmış, tam aile yeriymiş farkettik :) " bi dakka biz nereye düştük" derken onlar da baktığımızı farkedip bizi seyre koyuldular :)))) tırsaraktan evimize girip " hadi uyuyalım artık" dedik. Eve girdik, kapıyı kilitlemesini hatırlattım eşime, denedi denedi "kapı kilitlenmiyor" dedi. Aaaaaa :)))) kilit dışardan kapanıyor, içerden kapanmıyor :))) kilidi döndürsek bile kapı çıt diye çekilince açılan cinsten :))) Bu defa iyiden iyiye korktuk bulunduğumuz yerden. Eşim cep telefonunun şarjını buldu karanlıkta :))) Evin gıcırdamasını ve rüzgarda sallanmasını asgariye indirmeye çalışarak valizlerimizle kapıyı içerden sabitleyip, şarj kablosu ile kapı kolunu odanın girişinde yere sabitlenmiş bir ranza yatağın demir ayağına bağladık, sonra da "Allaha emanetiz" diyerek uykuya daldık/dalmış gibi yapıp sabahladık ;)

Herşeye rağmen müthiş serin bir havada , harika bir uyku çektikten sonra sabah kumsala tepeden bakan bir büfe/cafe de kahvaltı ettik. Fotoğraflar birazdan geliyor ;)

Ve bir sonraki durağımızın ne olacağını tahmin edemeden yola koyulduk :))))

Sevgiler...






 




Kuzeye giden yol..

Vol.1 Ayvalık

Tatile çıkacağımız belli olduğunda günlerce yer düşündük. Nereye gider, nerede kalır,nasıl mutlu olur, oğlumuzu yormadan fazla sıcağa maruz bırakmadan, yemeklerini aksatmadan nasıl bir yerde oluruz/olmalıyız diye...

Güney taraflarında neredeyse her yeri gezmiştik Salih le beraber, evlenmeden önce, evlendikten sonra da bebeğimizden önce :)
Bebeğimiz bize katıldığından bu yana 3ümüz başbaşa evden hiç uzaklaşmamıştık. O yüzden tatil/uyku/yemek üçlemesi Bora açısından bizi korkudan korkuya sevkediyordu. Bu çocuk ne yer, ne içer, nasıl uyuturuz, ya yatağını yadırgar,evinin ortamını ararsa diye gergin gergin düşünüyorduk :)

Sonra bir sabah farkettik ki Bora bizimle mutlu, bizimle nerede olursa olsun mutlu olacak, yemek sorununu " amaaaan illa çözeriz" diye bir heves, bir gaza geldik. Bu defa da yön sorunu başladı, nereye gidecektik? Evet tatile çıkacaktık,bir cesaret almıştı bizi ama NEREYE? Biraz bakınıp güney sahillerinin zaten buharlaşmak üzere olan İzmir'e kıyasla daha da sıcak olduğuna/olacağına karar verip kuzey Ege sahillerine uzanalım dedik. Fakat kuzeyde yer bilgimiz yoktu.
Eeeeee? napacak bu aile? :))))

2 valiz, 1-2 çanta, Bora ya ev çorbası hazırlanıp buz çantasına yerleştirilir ve düşeriz yollara dedik. Ve düştük :)

Rezervasyon? YOK
Nereye gidiyoruz? BİLMİYORUZ;YOL GÖTÜRÜR
Nerede kalacağız? ORADA BULURUZ

Aldık navigasyonumuzu ele, düştük yollara :) Foça dan oğlanın öğle uykusunu arabada uyuyacağı şekilde ayarlayıp yola çıktık,

1,5 saat uyuyup uyandığında biz Ayvalık a gelmiştik, "aaaa bu çocuk yemek yemeli" dedik, mola verdik. Arabada sıkılmıştır dedik. Kalacak bir pansiyon aradık. Merkezde denizin kıyısında Hotel Kaptan'ı Kaptan Otel gözümüze kestirdik. Odaları temizce, yatağı güzeldi. Sağladığı konfora fiyat fazlacaydı, üstelik aklımıza pazarlık etmek gelmemişti.

park yatakları bile vardı, şilteleri yoktu ama olsun. Biz şiltemizi yanımızda taşıyorduk
(büyük arabanın avantajları,karavan gibi kullanabiliyorsunuz )

Akşamüstü küçücük, fazla albenisi olmayan, yerel halkını çok benimsemediğimiz Ayvalık merkezin minnak meydanında yaklaşık 140 tur attıktan :D sonra Kebap Dünyası isimli restorana oturduk. Bora ilk ezogelin çorbasını orada içti ve çok sevdi :)

Garsonlar çok ilgili ve saygılıydılar, Bora nın kürdanları, çatalları yere döküp saçmasına değil burun
kıvırmak, aksine gülerek/gülümseyerek yaklaştılar. Biz de böylece orada çok rahat ettik. İçli köftesini ve pidesini çoook beğendik, tavsiye ediyoruz. Uğrayın :)

Geceyi Ayvalık ta geçirdik. Ertesi gün "Cunda ya bakalım,orayı da görelim" dedik. Keşke daha önce bunu söyleseymişiz, Ayvalık ta olmayan tüm albeni, temizlik, kalite Cunda da mevcuttu, koca sözü dinlememenin cezası :)

Yine Bora bey in düzeni bozulmasın öğle uykusu saatini ayarlayıp "eveet buraları gördük, şimdi sırada neresi var?" diyerek koyduk haritayı önümüze :) uyuyup uyanacağı ve öğle yemeğini yiyeceği saatte varışımız Burhaniye/Ören i gösteriyordu :) Yola koyulduk.Yolda Gömeç e uğrayıp karadut şerbetimiz arabamıza attıktan sonra "teker döner" dedik, yola çıktık... Ayvalık tan birkaç seçmece fotoğrafla sizi başbaşa bırakıyorum.

to be continued.... :)))


Biz tatile çıktık, evet en sonunda biz tatile çıktık... aldık oğlumuzu düştük yollara, bilmediğimiz, daha önce gitmediğimiz yerlere gittik, kaldık... ve sizinle paylaşıyoruz :)

1.08.2012

Anneliğin anneye yaptıkları

1 yaşımızdan seçmeler..







Hepinize selam :)

Bozcaada nın serin ve tatlı havasından sesleniyorum. Tatilimiz bir başka postta. Önce oğlumdan 1 yaşından, yaşadıklarımızdan bahsetmek istiyorum.

Oğluşum Bora artık 1 yaşında; hatta neredeyse 17 aylık, 11 aylıkken yürümeye başladı hem de doğru dürüst emeklemeden, sıralamadan... tabiri caizse pat diye ayaklandı kuzucuğum :) şu an 16 dişini tamamladı. Görseniz kocaman, sevimli, bir an bile yerinde duramayan acayip hareketli, biraz yaramaz bir adam oldu. İlk doğumgünün ailelerimiz ve dostlarımızla çook güzel bir şekilde Peximet Göztepe de kutladık :) Miss Pastam Aylin Hn ın yaptığı müthiş pastamız ve 1 yaş kurabiyelerimizi misafirlerimize ikram ettik ve bolca övgü topladık :)

Bora artık yürüyor hatta koşuyor, kedileri, köpekleri ve kuşları çok seviyor, en çok Peppee izliyor, şarkılarını kendi dilinde söylemeye çalışıyor. Kullandığı/ bildiği kelimeler:

  • anneeeea
  • baba,lalih (Salih,babası)
  • dede
  • annani (anneanne)
  • meme, memi
  • hou houuuu (köpeklere seslenirken)
  • pissssssss (kedilere seslenirken)
  • mööööö (inek nasıl bağırır diye sorduğumuzda)
  • bui bui, doi doi, ıhhh ıhhhh ve daha bir çok anlamlı anlamsız heceler şimdilik net bir şekilde dilinden dökülenler
En çok babasına düşkün, onu görünce gözleri parlıyor, koşarak kucağına atlıyor, anneci denmesindense babacı tabiri oğluma daha çok yakışıyor :)

Geceleri mutlaka babası uyutuyor, onun kucağından inmiyor, tüm oyunları güreşmeleri, gülücükleri onunla paylaşıyor... bana yemeyi sevmediği yemekler, yıkanmak, bezini bağlatmamak için inadına parçalanırcasına direnmek, mızıldamalar ve babası ortalıkta yokken bana düşkünlük ve emzirme düşüyor :) benim payımdakiler de fena değil değil mi ? :))))

Bora hala emiyor, eskisinden daha istekli, oyun oynar gibi, 2 yaşına kadar devam edebilirsek mutlu olacağım.

E biraz da 1 yaşından fotoğraflar gelsin değil mi?

Sevgiler, bir başka posta ;)

İnci

16 aylık oğulla hazırlıksız yaz tatili :)

Wuhuuu, oğlum 16 ayı bitirmek üzere; "yuh"lar olsun bana ki en son post u 6 aylıkken yazmışım. Anlayın bebe büyütmenin yarattığı yoğunluğu, hele az mızmız, yemekle arası olmayan, 24 saat hiç ara vermeden dolaşacak, koşacak enerjiye sahip, acayip oyuncu minik bir sıpanız varsa ;)

Oğluşum minnak kurabiyem 10 gün sonra 17 aylık olacak :)

Şu an baba-oğul-kutsal anne üçlüsü Bora doğduğundan bu yana planladığımız ve asla asssla gerçekleştiremediğimiz ilk tatilimizdeyiz. Heyecanlıyız,şeniz :)

Hiç araştırmadan, keşifsiz, hazırlıksız, rezervasyonsuz bilmediğimiz yollara düştük. Cümle alem güneye göç edip "beach"lerde uzanırken biz kuzeye serin gün ve gecelere kaçma derdine düştük.

Şu an Ören-Balıkesir den bildiriyorum. Bir bekar ve seyyar satıcıların konakladığı bir çadır camping in de bir bungalow dayız, kapımız kilitlenmiyor, şartlar ağır falan filan... Ama hiç olmadığımız kadar keyifliyiz ailecek...

Bir yaşını,yürümesini, yaşadıklarımızı yakında diğer post larımda anlataıp arayı kapatalım der, zeytin ağaçları arasındaki kontrplak ve sunrtadan yapılmış gıcır gıcır gıcırdayan minik evimize uyumaya giderim, sevgiler... İyi ramazanlar :)