4.09.2012

Hoşgeldin sonbahar...

Yaz biterken...

Şarkı şöyle devam eder:

"Her sabah bir sayfa daha eksilip gidiyor ömrümden....."

İşte bir yaz mevsimi daha bitti, geçti gitti. Bizden bir mevsim alarak ama hafızamıza çok güzel yepyeni anılar bırakarak...

Tam bir yıl önce 2011 yazında oğlum 3 aylıktı mevsime girdiğimizde... Koca yazı 3-4 aylık minik bir bebekle geçirmiş, anneliğin taze heyecanı,acemiliğin verdiği korkularla birleşmiş, tadını alamadan geçip gitmişti.

Bu yaz ailem açısından her şey çok güzel geçti. Artık büyümeye başlayan, hayatı oyundan ve afacanlıktan ibaret olan Bora Bey için fiziksel aktivitelerin tavan yaptığı haftalar geçirdik. Son günlerin en önemli olayı kaydıraktan yardımsız kayabilmek, üstelik merdivenlerine tırmanarak :)

Sadece bununla bitmiyor ki;

Bora:

-Merdiven basamaklarını tırmanabiliyor,

-Koltuklara tırmanıp, koltuklar arası turlayabiliyor,

-Yatakların arkasına, minik köşelere saklanıp saklambaç oynayabiliyor,

-Yatağının parmaklıklarına kol ve bacaklarını sokup, oraya sıkışıp avaz avaz bağırabiliyor,

-Sokaklarda kedileri kovalıyor (Kediler sürekli kaçış halindeler)

-Kızdığında veya istediği olmadığında yerlerde tepinebiliyor

-Genelde süpermarketlerde reyonları yere indirmediğinde yerlere yatabiliyor.

:))))))

Dedim ya fiziksel aktivitelerimiz tırmanmalı, koşmalı, hoplamalı, zıplamalı bir hal aldı dostlar...

Yorulmuyor, yorulmak bilmiyor. Evde isek zaten tüm gün koridorda "pıtır pıtır" aşağı yukarı koştuğunu duyabiliyorsunuz :))

En sık kullandığım cümleler: "Oğlum koşma" ve "Olğum düşersin" ile başlıyor.

Tabi tüm yazı yazlığımızda (Foça) geçirmek oğluma inanılmaz rahatlık sağladı, tüm gün top oynadı,koştu, koştu, kuzeni İçim ile oynadı, sahilde denize taş atmaca oynadı. İzmir de kalsa idik yaz mevsimi nasıl geçer,nasıl güzel olurdu emin değilim. Gençken "offf çok sıkıcı" dediğim yazlığımız bu yaz benim için serinliğe, sakinliğe, aileye kaçış; oğlum için fırlama aktiviteye tam gaz başlangıç oldu.

Ve benim en sevdğim mevsim geldi çattı :) sonbahar... hüznün mevsimi, dinginliğin mevsimi, ie kapanmanın, yüreğimi dinlediğim anların mevsimi. Ben sonbahar çocuğuyum. Hatta sonbahar; bitimini, kışa geçişini benim doğumgünümle kutlar... Kasımpatları çıkar çiçekçilerde ve illa ki babam bana kasımpatları alır getirir. Bu sonbahar oğlumla geçecek, 1,5 yaşında olmaya hazırlanan minik kurabiyemle...

Hepinize gelen Eylül ün keyif ve huzur getirmesini dilerim.

Güzel baharlar bizimle olsun, sevgiler.

Sahip çıkalım!

Dilimizi güzel kullanalım...
Buna dair çok yazı vardır her yerde, eminim. Bir çok sosyal paylaşım sitesinde sürekli "Dilimize Sahip Çıkalım" başlığında mini postlar döner, durur.
Başıma gelmeseydi böyle bir vaka, inanın ben de oturup yazmazdım. Ama şart oldu, zira günlerdir sinirim geçmiyor.
Günlerden bir gün (geçen hafta içi) ülkemizde cereyan etmekte olan üzücü, yürek parçalayan şehit haberlerinin basında, internette döndüğü anlardan yine biri. (PS: Bu postu bloga hazırlarken bugünkü kanlı haberleri henüz okumamıştım,şimdi yüreğim bin parça) Yine biri demek ne kadar acımasızca geliyor kulağa öyle değil mi? Analar ne zorlukla yetiştiriyor o evlatları, koyunlarından vatan toprağını korumaya, bizleri rahat uyutmaya gönderiyorlar o gencecik fidanları. Evlatlar ölmesin derken burnumun ucundan damlayan gözyaşlarım kan dolu :( İçimiz parçalanıyor gidişata. Dur denmiyor, denilemiyor :S Çözümlenemiyor, çözülemiyor. Yıllardır başımızda dert!
Ve her haberde daha bir sarsılıyoruz. Bir yanımız daha eksiliyor. Bir parçamız daha gidiyor. Bir kan damlası daha kaybediyoruz her haberde. Sonra öfkemiz büyüyor, kinimize yeniliyor, kimi zaman uluorta, kimi zaman sessiz çığlıklarda lanetler okuyoruz :( Duyan var mı bu feryatları, kaale alan var mı bilinmez :S
İşte böyle lanetlerin okunduğu, böyle çığlıkların yükseldiği bir güncelleme okudum bir sosyal paylaşım sitesinde. Yazan kişi de bir erkek çocuğu annesi, askere gönderdiği, sağsalim geri alabildiği bir erkek kardeş ablası. "Babam, babam" diye sarılabildiği bir babası olan bir evlat. Haklı olarak kinini yazmış, haklı olarak yüreğini açmış, haklı olarak kızmış, feryat etmiş yüreğini dağlayan Mehmetçiklerimizin kaderlerine!
Bu güncellemenin altına yorum yazılabiliyor. Siz anladınız hangi sosyal paylaşım sitesi olduğunu. Like it! butonu tıklanmış pek çok defa. Ve gencecik, teenager tabir edebileceğimiz bir tini mini genç kızımız altına yorum yazma gereği hissetmiş. Güncellemedeki her konuya doğru demiş, onaylamış. Ancak kendi fikir belirtirken "Vatan" diye yazması gerekirken "watan" diye yazmış. Şimdi bile yazarken elim gitmiyor. Görür görmez dellendim tabi ki!
Ve bu tip ortamlarda (daha önce dili yanmış biri olarak) genelde yorumlara bir şey yazmam, fikir belirtmem. Sosyal paylaşım sitelerinin, herkesin görebileceği yerlerin kişiye özel kalması gerektiğine inanıyorum. Din, dil, ırk, siyasi görüş gibi konularda! Bunların konuşulacağı yerler sandıklardır, meydanlardır.
Ama bu durumda seyirci kalamazdım. Kendime küfredilmiş hissettiğim bir yorumcuk! okuyunca elim klavyeye gitti. Ve upuzun bir yazı yazarken buldum kendimi sabahın 4'ünde... Amacım "siz de duyun,bakın yapmışım" demek değil. Sadece yüreğimden akan cümleleri kaydetmek, büyüdüğünde bu bloğu okurken oğlumun görmesini sağlamak, belki birilerine ulaşmak.
Son söz:
Vatan kutsaldır, vatan topraktır, vatan ekmeğini yediğimiz, suyunu içtiğimiz, bizi besleyen,büyüten, acılarına ağladığımız, sevinçlerine güldüğümüz, düğünlerinde sarmaş dolaş halaylar çektiğimiz, ölülerinde dualarla omuz omuza durduğumuz geçmişimiz/ geleceğimiz herşeyimizdir. Lütfen vatanımıza, dilimize, BİZE sahip çıkalım.
Saygılar,İnci